T.C. SÜLEYMAN DEM İREL ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR ENST İTÜSÜ RESİM ANASANAT DALI
KENT DOKUSU VE GÖRÜNÜMLER İNİN RESİMSEL DÜZLEME AKTARIMINA YÖNEL İK ARA ŞTIRMALAR VE
UYGULAMALAR
Nuri ÖZÇEL İK
YÜKSEK L İSANS TEZİ
Danışman: Yrd. Doç. Olcay ATASEVEN
ISPARTA - 2013
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. i
KISALTMALAR ......................................................................................................... ii
RESİMLER DİZİNİ .................................................................................................... iii
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ v
ÖZET........................................................................................................................... vi
ABSTRACT ............................................................................................................... vii
GİRİŞ ........................................................................................................................... 1
Çalışmanın Amacı ................................................................................................... 3
Çalışmanın Kapsamı ................................................................................................ 3
Çalışmanın Yöntemi ................................................................................................ 3
1. BÖLÜM
1. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE RESİM SANATINA YANSIYAN KENT İMGESİ
1.1. Kent’in Tanımı, Kent Olgusunun Gelişimi ve Resim Sanatına Etkisi ............. 4
1.2. Batı Resminde Kent İmgesini Oluşturan Öğelerin Kullanımı ........................ 12
2. BÖLÜM
2. UYGULAMALAR
2.1 Kişisel Uygulamalara Etki Eden Kent Görünümleri ve Resimsel Düzlemdeki Dönüşümü ...................................................................................................... 26
SONUÇ ...................................................................................................................... 39
KAYNAKÇA ............................................................................................................. 40
ii
KISALTMALAR
k.ü.k.t…………………………………………………Kağıt Üzerine Karışık Teknik
t.ü.k.t…………………………………..………………Tuval Üzerine Karışık Teknik
t.ü.a.b…………………………………………………….Tuval Üzerine Akrilik Boya
M.Ö……………………………………………………………………Milattan Önce
c.m………………………………………………………………………...Santimetre
iii
RESİMLER D İZİNİ
Sayfa
Resim 1. Piet Mondrian, Place De La Concorde- 1938-43, Dallas Modern Sanat Müzesi ......................................................................................................... 8
Resim 2. Fernand Léger, La Ville (The City), 1919, Philadelphia Modern Sanat Müzesi. ........................................................................................................ 9
Resim 3. Agnes Martin, Untitled, 1965. .................................................................... 10
Resim 4. Mark Rothko, No.15, 1957, Christopher Rothko Koleksiyonu. ............... 11
Resim 5. Gustave Courbet , Günaydın, Bay Courbet!, 1854. .................................... 13
Resim 6. Claude Monet, Saint Lazare Garı, 1877..................................................... 14
Resim 7. Pierre Auguste Renoir, Tekne Gezisinde Öğle Yemeği, 1880. .................. 14
Resim 8. Camille Pissarro, Montmartre Bulvar’ında Bulutlu Bir Sabah, 1897. ........ 15
Resim 9. Vincent Van Gogh, Gece Kahvesi, 1888. .................................................. 16
Resim 10. August Macke, Hayvanat Bahçesi - I, 1912. ........................................... 17
Resim 11. Max Beckman, Demir Köprü, 1922. ......................................................... 18
Resim 12. George Grosz, Berlin’den Sokak Görünümü. ........................................... 19
Resim 13. Paul Cezanne, Estaque'de Deniz, Zurih, 1876. ......................................... 20
Resim 14. Robert Deluanay, Eyfel Kulesi, 1911. ...................................................... 21
Resim 15. Lyonel Feininger, Gaberndorf II, 1924 .................................................... 22
Resim 16. Umberto Boccioni, Sokağın Güçleri ve Eşzamanlı Görünümler, Milano, 1911. .......................................................................................................... 23
Resim 17. Fernand Léger, Şehirdeki Diskler, Louise Leiris Galerisi, Paris, 1920-1921. .......................................................................................................... 24
Resim 18. Piet Mondrian, Broadway Boogie Woogie, 1942-3 New York, Modern Sanat Müzesi ............................................................................................. 25
Resim 19. Nuri Özçelik, ‘Çatıda Antenler’, 2010, k.ü.k.t., 35x50 cm. ...................... 27
Resim 20. Nuri Özçelik, ‘İnşaatta Çalışanlar’, 2010, k.ü.k.t., 35x50 cm. ................. 28
Resim 21. Nuri Özçelik, ‘Dolmabahçe Sarayı Tadilaltta’, 2011, k.ü.k.t., 70x100 cm. ................................................................................................................... 29
Resim 22. Nuri Özçelik, ‘İskele’, 2011, k.ü.k.t., 35x50 cm...................................... 30
Resim 23. Nuri Özçelik, ‘İnşaat’, 2011, t.ü.k.t., 80x100 cm. ................................... 32
Resim 24. Nuri Özçelik, ‘Fabrika Yapım Aşamasında’, 2011, t.ü.k.t., 90x120 cm. 32
Resim 25. Nuri Özçelik, ‘Vinç İle İnşaat’, 2011, t.ü.k.t., 50x100 cm. .................... 33
Resim 26. Nuri Özçelik, ‘Eğlence Apartmanı ’, 2011, t.ü.k.t., 50x100 cm. ............. 34
Resim 27. Nuri Özçelik, ‘Tarlabaşı’, 2011, t.ü.k.t., 90x130 cm. .............................. 35
iv
Resim 28. Nuri Özçelik, ‘Ya Sonra’, 2012, t.ü.a.b., 90x150 cm. ............................. 36
Resim 29. Nuri Özçelik, ‘Eğirdir Adası’, 2012, t.ü.k.t., 80x140 cm. ....................... 37
Resim 30. Nuri Özçelik, ‘Şam’, 2013, t.ü.k.t., 100x150 cm. .................................... 38
v
ÖNSÖZ
“Kent dokusu ve görünümleri”nin araştırma ve uygulama sürecini belirleyen
bir konu olarak ele alınması, modern yaşamın bir sonucu olan kent insanının, içinde
bulunduğu çevresel ve görsel ortamla etkileşiminin irdelenmesi sonucunda
belirlenmiştir.
Kentler bir yerleşim birimini tanımlamalarının yanı sıra, coğrafi konumlarının
belirleyiciliği de göz önünde tutularak, kültürel, sosyal, siyasal, teknolojik ve felsefi
pek çok olgunun ve düşüncenin üretildiği mekânlar olarak görüldüğü için kişisel
yaratım sürecinin çerçevesini belirlemede önemli rol oynamıştır.
Otoparklar, mimari yapılar, yollar, insanlar, köprüler, bina inşaatları, tren
garları, fabrikalar, insan ilişkileri, tabelalar, arabalar, trenler vb. yapılar ve olgular,
sanayi devriminden bu yana çağdaş kent yaşamını ve dokusunu konu edinen sanat
yapıtlarında kullanılan imgelerin başında gelmektedir. Bu durumda, kentin yarattığı
kaos ortamı, bireyde yarattığı sıkılmışlık duygusu, psikolojik bunalım ve bütün
bunların kent dokusuna yansıması geçmişte de sanatçıyı güdülemiş ve yukarıda sözü
edilen imgeler yapıtlara konu olmuştur denilebilir. Çevre, bireyin gelişimini
şekillendiren temel bir etkendir. Bu anlamda bakıldığında, içinde yaşanılan çevre
duyarlılık gösterilecek önemli olguların başında gelmektedir. Bu nedenle, binaların
güneşi engelleyen yapısı, sokaklardaki karmaşa ile iç içe yaşamanın verdiği
rahatsızlık, kent olgusunun olumsuz yönleri kişisel yaratım sürecini yönlendirmiştir.
Dolayısıyla, çalışma kapsamında oluşturulan uygulamalarda bir taraftan plastik
anlamda mimari ve kent dokusunun estetiği ele alınırken, sözü edilen olumsuz etkiler
ve etkilenmeler resimsel öğeler ile yorumlanmaya çalışılmıştır.
Bu çalışmanın oluşturulmasında her anlamda yol gösteren değerli hocam Yrd.
Doç. Olcay ATASEVEN’e ve her zaman maddi, manevi desteğini eksik etmeyen
aileme teşekkür ederim.
Nuri ÖZÇELİK
ISPARTA - 2013
vi
ÖZET
KENT DOKUSU VE GÖRÜNÜMLER İNİN RESİMSEL DÜZLEME
AKTARIMINA YÖNEL İK ARA ŞTIRMALAR VE UYGULAMALAR
Nuri ÖZÇEL İK
Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Anasanat Dalı, Yüksek Lisans Tezi,
2013, 42 Sayfa
Danışman: Yrd. Doç. Olcay ATASEVEN
İnsanlık tarihine bakıldığında avcılık ve toplayıcılık ile başlayan yaşam bir süre sonra barınma ihtiyacını gerektirmiştir. Temel barınma gereksinimi zamanla tarım, yerleşik hayat, sanayi, düzen, statü gibi etkenlerle kendi içinde şekillenmiş ve dönüşüme uğramıştır. Yaşam alanlarını birbirinden ayıran farklar ortaya çıkmıştır. Birlikte yaşama topluluk duygusunu geliştirmiştir. Köyler, şehirler, metropoller oluşmuştur. İnsanların toprağı keşfetmeleri ile başlayan yerleşik yaşamın geçirmiş olduğu dönüşümler ile mimari ve kent dokusu gelişmiştir.
Kentler; birçok alanda meydana gelen hızlı gelişmeler ile metalaşmaya, karmaşaya, yıkıma, hırsa, iktidar arzularına, toplumsal ve bireysel gerilimlere, anlaşmazlıklara kaynaklık etmiştir. Burada birey kendi dönüşümünü, oluşumunu, yaşam alanını oluşturmuştur. Oluşan bu ortamda kentler, mimari yapılarının oluşturduğu dokuları, sosyolojik ve kültürel gerçeklikleri doğrultusunda imge olarak resim sanatının belli başlı temaları arasında yerini almıştır.
Çalışmanın birinci bölümünde kent imgesinin tarihsel süreç içerisinde gelişimi ve resim sanatına etkileri ele alınmış, kentin tanımı, kent olgusunun gelişimi ve resim sanatına etkisi üzerinde durulmuştur. Ele alınan konunun resim sanatına etkisi özelikle batı sanatında ve güncel sanattaki yansımalarıyla birlikte aktarılmıştır. İkinci bölümde çalışmanın ana kapsamını oluşturan kent görünümleri, kent öğeleri, kentin oluşumu gibi konuların kişisel çalışmalara yansıma süreci aktarılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kent, Mimari, Kent Dokusu, Resim Sanatı.
vii
ABSTRACT
RESEARCHES AND APPLICATIONS FOR URBAN FABRIC AND CONVECTION OF THEIR OUTLOOK TO PICTURAL PLATFORM
Nuri ÖZÇEL İK
Suleyman Demirel University,
Institute of Fine Arts, Painting Major, Master Thesis, 2013, 42 Pages
Supervisor: Assoc. Dr. Olcay ATASEVEN
Starting with hunting and collecting, the life on earth after a while required sheltering too. The basic housing need was shaped in itself and over time it has been transformed by factors such as agriculture, settled life, industry, order, status. Differences that seperate life spaces have appeared. Living together developed a sense of community. Villages, cities, mega cities have been created. With the changes in settled life forms starting after discovery of farming, architecture and urban fabric concepts are developed.
Cities have become the root for unrests, destruction, rage, desire for power, social and individual tensions and conflicts. In this atmosphere, individual build his/her own life space and evolution. Cities in that sense, take its place as one of the most used themes for painting in accordance with their sociological and cultural realities and architecture styles.
In the first part of this thesis, development of city image in history and its effects on painting art, the definition of city, development of city concept and its effects on painting is discussed. This part which focuses on the city concept’s effect on painting is discussed especially in the light of western art and modern art. In the second part, the process of influence of the topics such as city images, city elements, and formation of city which constitutes the main part of this study on individual works is covered.
Key Words: City, Architecture, Urban Fabric, Painting, Art of Painting.
1
GİRİŞ
Sanat olgusunun çevre olgusundan doğrudan etkilenen bir yapı oluşturduğu
düşünüldüğünde, üretim çağı, kent olgusu ve endüstrinin sanatı etkileyen en önemli
çevresel etkenlerden olduğu söylenebilir. Bu etkenlerden kent olgusu, sanayi devrimi
ve sonrasında modern anlamda şekillenmiş bir imgedir. Harwey (1997:39)’e göre;
kentlerin oluşumu endüstrileşme ile doğru orantılıdır. Bu oluşum ile çevre görüntüsü
yapaylaşma sürecine girmiştir. Seri üretim mekanizmasıyla makineleşen bir toplum,
soğuk binalar, samimiyetsiz yerleşim birimleri ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu
ortam, sanatta yeni üslupların oluşumunda etkili olmuştur. Dolayısıyla endüstri çağı
ile birlikte sanatta, yansıtılan imgeler ve irdelenen olgular farklılıklar göstermiştir.
Artık dünya, fabrikaları, tüketim ve üretim araçları, blok konutları, otomobil yolları, süpermarketleri ve bürolarıyla insanın yarattığı yapay dünyadır. Bugünün sanatçısı oluşmakta olan dünyamızın da sorumlusudur; dünya vatandaşı olarak duyar kendisini. İnsanlığın geleceğini tehdit eden sorunlara kayıtsız kalamaz. Çevre kirlenmesi, insanların ezilmesi ve sömürülmesi, harp, açlık, sefalet v.b. sorunlar onu içten ilgilendirir ve çözümüne katılmak ister (İpşiroğlu, 2010:191).
Çağdaş sanatçı olumlu ya da olumsuz anlamda etkilendiği kent yaşamına dair
yepyeni anlatım biçimleri geliştirmekte, bunun yanı sıra kentte yerini korumakta olan
imgesel değerlerin aktarılmasında yeni üsluplar geliştirmektedir.
Sanatçının imge dünyasını yaratan yaşadığı toplumun ve çevrenin bir
izdüşümüdür. Sanatçının imge dünyası kişisel duyarlılıkları çerçevesinde
biçimlenmektedir. Bu nedenle sanatçının yakın çevresi, sorunsalının belirleyicisidir
denilebilir. Alexis Carrel "İnsan Bu Meçhul" adlı kitabında şöyle yazıyor: "İnsan
miras edindiği toplumun ve çevresinin sonucudur. Yani ona modern toplumun
yüklediği hayat ve düşünme alışkanlıklarının sonucudur. Bu alışkanlıkların onun
vücudunu, bilincini nasıl üzüntüye sürüklediğine işaret ettik ve onun kişisel çabası ile
tekniğin yarattığı çevreye kendini uyduramadığını, bu çevrenin onu daha çok
dejenerasyona sürüklediğini gösterdik" (Turani, 1999:631). Açıkça algılanabileceği
üzere toplumun, dolayısıyla insanın yaşam biçiminin, modern kent yaşamıyla birlikte
değişmesi farklı ruh durumlarını ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, kentlerin gelişimi,
endüstri çağının kent görünümlerine etkisi, dolayısıyla sanatçının bu imgelerden
etkilenmesi, kent yaşamının getirdiği olumlu ya da olumsuz yönler araştırılarak, belli
2
imgeler ile bütünleştirilip, resimsel düzlemde plastik bir uygulama sürecinde
irdelemeye çalışılmıştır.
Çalışmanın dayanak noktasını ve kuramsal çerçevesini; kent, kent
görünümleri, kent ve sanatçı ilişkisi ve tarihsel sürecin kent yerleşimlerini etkilemesi
konuları oluşturmaktadır. Bu nedenle kuramsal içeriğin oluşturulabilmesi için kaynak
taraması yapılarak bu kapsamda süreli yayınlar, makaleler, kitaplar ve tezler
incelenmiştir. Özellikle, Richard Sennett’in Gözün Vicdanı, Kentin Tasarımı ve
Toplumsal Yaşam adlı yapıtı; kent imgesinin gelişimi, sanatçıların bu kavramı
eserlerinde kullanışı çalışmanın teorik bölümünün oluşumunda rehberlik etmiştir.
Kent ve sanat ilişkisini irdelemek, topluma ve dolayısıyla sanatçıya etkisi
çerçevesinde kent kavramını anlamak adına sanat tarihinden aktarımlar yapılmıştır.
Bu anlamda Nobert Lynton’un Modern Sanatın Öyküsü adlı yapıtı araştırmanın
ilerlemesine katkı sağlayan kaynaklar arasındadır. Ayrıca günümüz sanatında kent
imgesinin kullanımı incelenirken Milliyet Sanat Dergisi, Artist Dergisi gibi güncel
kaynaklardan da yararlanılmıştır. Dolayısıyla bu çalışma, sanat-kent ilişkisi
çerçevesinde, kişisel uygulamalarla örtüşen bir içerik takip edilerek oluşturulmuştur.
3
Çalışmanın Amacı
Genel olarak çalışmanın amacı, geçmişten geleceğe hayata dahil olan, kent
görünümlerinin resim alanındaki yansımalarını gözlemlemek, kentsel imgelerin, kent
yaşamının resim sanatına olan etkilerini irdelemek, bu bağlamda akımlar ve güncel
sanat örnekleri yardımıyla bir senteze varmaya çalışmaktır.
Çalışmanın Kapsamı
Tarihsel süreç içerisinde kent öğelerinin ve görünümlerinin resim sanatında
nasıl yer aldığı, nasıl geliştiği araştırılmıştır. Kent üzerine üretilmiş düşünceler ve
yorumlar incelenerek, kentsel yaşamı konu alan yapıtlardan örneklemelerle
çalışmanın kapsamı oluşturulmuştur.
Çalışmanın Yöntemi
Yapılan çalışmada kaynaklar yardımıyla kent görünümleri ve öğeleri
irdelenmiş, resim sanatındaki yansımaları açıklanmaya çalışılmıştır. Görsel destekli
daha çok güncel ağırlıklı metinler, ortaya çıkan çalışmada kaynak olarak
kullanılmıştır. Bu sürecin paralelinde resimler üretilmiştir. Çalışmanın ortaya çıkış
sürecinde çeşitli yazılı ve görsel kaynaklar araştırılmış, bu kaynaklardan elde edilen
örneklerdeki kentsel imgelerin kullanımı plastik anlamda çözümlenmeye çalışılarak
yazılı bir metin oluşturulmuş, bu süreç doğrultusunda uygulamalar
gerçekleştirilmi ştir.
4
1. BÖLÜM
1. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE RESİM SANATINA YANSIYAN KENT
İMGESİ
1.1. Kent’in Tanımı, Kent Olgusunun Gelişimi ve Resim Sanatına Etkisi
Kentlerin varlığı, insan ve onun gereksinimleriyle bağlantılıdır. Kent eski
çağlarda toplum bilinciyle, toplu yaşama güdüsüyle ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun
doğayı dönüştürmeye başladığı yaşam alanlarından olan kentler, toplu yaşam
ortamları için bir zemin olmuştur. Sözen ve Tanyel (1994:126)’in de ifade ettiği gibi
kent karmaşık, çok boyutlu ve çok yönlü bir olgudur. Bu kavramı tanımlamak için
birçok yaklaşım mevcuttur. Bazı araştırmacılar kent ile uygarlık kavramları
arasındaki yakın ilişkiden yola çıkmakta ve böylece kültürel öğelere ağırlık
vermektedir. Bu anlamda kent uygarlıkları yaratan ve koruyan bir olgu olarak ele
alınabilir.
Kentsel tarihçi Levis Mumford’un sözleri bu türe örnek oluşturuyor. “İlk
başlangıçtan bu yana kent, uygarlık ürünlerini toplamak ve iletmek için özel olarak
donatılmış, maksimum hizmetin minimum alanda sunulması için yeterince
yoğunlaşmış ve ayrıca toplumun değişen gereksinmelerine, büyümenin getirdiği daha
karmaşık biçimlere ve yığılan toplumsal mirasa yer sağlayabilecek şekilde
genişleyebilen bir strüktürdür” (Sözen ve Tanyel, 1994:128).
Kent kavramı hakkında yapılan araştırmalar, birçok dildeki şehir anlamına gelen sözcüğün, benzer köklerden geldiğini ortaya koymaktadır. Bu anlamlar genellikle 'uygarlık’la ilişkilidir. Örneğin Arapça'da, ‘kent’in karşılığı 'medine', kentli sözcüğünün, karşılığı, 'medeni' ve uygarlığın karşılığı medeniyettir. İngilizce'de kentin karşılığı 'city', kentlinin karşılığı 'civilized', uygarlığın karşılığı 'civilization'dır. Fransızca'da da: ‘cité’ kent, ‘civilisé’ kentli, ‘civilisation’ uygarlık anlamında kullanılmaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, kent kavramıyla uygarlık kavramı arasında bir bağ olduğu dikkati çekmekte dolayısıyla kentli kişinin uygar insan anlamına geldiği gibi bir sonuca varılmaktadır (Çizgen, 1994:20).
Başka bir açıdan değerlendirmek gerekirse sosyo-ekonomik temellere
dayanarak yapılmış tanımlar, kenti çağının ve içinde yer aldığı toplumun ekonomik
yapısının bir parçası olarak ele almaktadır. Bu bağlamda kent temelde bir ekonomik
oluşum olarak kabul edilebilir. Sözen ve Tanyel (1994:128)’in ifadesiyle Ciam‘ın
Atina kongresi bildirisinde yer alan sözleri bu düşünceyi destekler: “Kent bölgeyi
teşkil eden ekonomik, sosyal ve politik bütünün bir kısmından başka bir şey
5
değildir.” Keleş (2010:97)’e göre; insanlar bir uzam (mekan), bir toprak parçası
üzerinde yaşarlar. İnsanların yaşamlarını sürdürdükleri bu mekan parçasına “kent” ya
da “köy” adı verilir. Kent ile köy, her zaman birbirinden kesin çizgilerle ayrılamaz.
Bu nedenle, insan topluluklarından bazıları, kentlerle köylerin ortak özelliklerine
sahip bulunan yerler üzerinde bulunur.
Genel olarak bakıldığında savunulan düşüncelerin temelleri uygarlık, birlikte
yaşama, ekonomik amaçlı genel faaliyetler gibi kavramlara yüklenmektedir. “Bir
yerleşme birimine kent denilebilmesi; o birimde tarım dışı üretimin ağırlık
kazanmasına, üretim araçlarının ve dolayısıyla nüfusun orada yoğunlaşmasına, bir
örnek olmasına ve bütünleşme derecelerinin yükselmiş bulunmasına bağlıdır”
(Hasol, 2010:256). Kentlerin insanların sosyalleşmesi için birliktelik algısının
gelişmesi, toplumsal bilincin yükselmesi için oluşturulduğu ifade edilebilir. Kent
denilince akla topluluk, birleşim gelir. Kentler, insanların yaşaması için gerekli olan
barınma, sosyalleşme, çalışma, dinlenme ve ulaşım eylemlerinin gerçekleştiği
yerleşme birimleridir.
Kentler, insanların doğa ile yaşam mücadelesinin entelektüel ve sosyal
düzeyinin, göçebelik ve tarımsallığa göre daha yoğun ve karmaşık olduğu yerlerdir.
Kentler bu nedenle daha dinamiktir. Kentlerin konumlanmasında, zamanın ulaşım
sistemine uygunluk ve yerleşim yeri özellikleri başlıca rolü oynar. Çünkü klasik
anlamda kentler, tarımsal yerleşmelerin aksine çevreleri için de hizmet ve üretim
yeridirler. Ve klasik anlamda kentlerin biçimlenişindeki bir başka özellik bina
tiplerindeki çeşitliliktir. Bunun nedeni kentlerde üretilen hizmet ve üretimin çe-
şitlili ğidir. Ancak kentlerin bir başka özelliği de yakın zamana kadar büyük
çoğunluğunun birbirine benzer yapı sergilemiş olmasıdır. Çünkü sıradan bir kent
aslında kapalı, tek kültür kentidir. Ancak bazı kentlerin bir aşama ileri gittiği ve
metropol olarak tanımlandığı bilinmektedir. Metropolün kentten önemli bir farkı
birbirinden bağımsız işlevleri olan ve farklı değerlere, niteliklere sahip bir bütünlüğü
içeren yapısıdır. Kaos, metropollerin genel karakteridir. Çünkü metropoller göç
alarak oluşmuşlardır. Kent yoğunlaşmıştır. “Kent, çok çeşitli sınıf ve karakterlere
sahip milyonlarca insan tarafından algılanabilen ve hatta zevk alınan bir nesne
olmanın ötesinde, yapısını kendilerince sebeplere göre sürekli geliştiren pek çok
yaratıcının da ürünüdür” (Lynch, 2010:2).
6
Benjamin’ine göre; kent içindeki kalabalıklar, zehirleyici, büyüleyici, üretici, yaratıcıydılar. Diğer yandan 19. yüzyılın meta kültürünü bir rüya alemi olarak algılıyordu. Modern metropol, modernitenin tutarlı-tutarsız hayallerinin ve mitosun yeni manifestosunun merkez mekanıydı. Gelişme, bolluk hayalleri, zevk ve tüketim tutkusu ile rüya alemi ve burjuva bilinçaltı, mimari ile mülkiyet tutkusu ve kentin modasıyla gerçeklik kazanıyordu. Benjamin için kent aynı zamanda muğlak bir yerdi. Her an çekici veya tehdit edici olabilirdi (Bridge ve Watson, 2000:9).
Kişisel bir yaklaşımla ele alındığında, kentin en büyük hali belki de en çok
besleyeni metropollerdir. Tam anlamıyla esin kaynağıdır. Metropollerde gelişmiş
ulaşım kaynakları, varoşlar, iş merkezleri hepsi birer sentez içinde kişisel etkilenim
ve yaratım sürecinde yer almıştır. Bunların içinde doğa da yer alır. “Doğa her zaman
güzel ve etkilidir. Çeşitli mevsimlerde farklı görüntülerle dikkat çeker. Diğer taraftan
kent çeşitli tanımlarda da görüldüğü gibi, içinde yer alan etkinliklerle değerlendirilir.
Kişisel, yerel, ulusal ve uluslararası düzeydeki etkinliklerin nitelik ve nicelikleri
kenti kent yapan ve onu belli bir düzeye oturtan parametrelerdir” (Yürekli H. ve
Yürekli F.,2004:234). Kent kendini anlatır, farklı özellikleriyle kendini kendi içinde
farklılaştırır. Örneğin Galata Kulesi denilince İstanbul, Coliseum denilince İtalya
akla gelir. Gündelik yaşamda sürekli iç içe olunan kent, insanda güçlü duygular,
düşünceler ve çağrışımlar uyandırarak, doğrudan ya da dolaylı yollardan tüm
yaşantıları etkiler. Kent günümüzde insanlığın geçirdiği değişimlerin en açık
belgeleyicileri olarak görülebilir.
Sennett (1999:30)’e göre; daha çok manevi destekli konular yada ticari
kaygılar kentlerin merkezlerinin şekillenmesinde, oluşmasında baskın rol oynamıştır.
Göz atılacak örneklerden de anlaşılabileceği üzere hemen hemen her çağda olduğu
gibi, ortaçağda da kentlere özgü inşa biçimlerinde bariz farklılıklar vardır. “Eski
Bremen’de ticaret hacmi çok olduğu için, ticaret merkezini organize etmeye, denize
daha uzak kasabalardan çok daha büyük çaba harcanmıştı. İtalyan ortaçağ kasabaları
hem pagan anıları hem de Romalılara özgü alışkanlıkları korumuştu” (Sennett,
1999:32). Yine de mekânı, dünyevi düzensizliğin kontrastı olan belirleyicilerle
kutsallaştırmak, görünüşe göre Batı şehirciliğinin farklı bir özelliği haline gelmiştir.
Başka toplumlar; “Babilliler ve eski Mısırlılar kentleri, birbiriyle dik açıyla kesişen
düz caddeler, dolayısıyla da üzerine inşaat yapılacak düzenli, birbirinin benzeri
arsalar yaratacak şekilde planlarlardı. Miletli Hippodamus’a göre, ızgara, uygar
yaşamın mantığını ifade ederdi” (Sennett, 1999:65).
7
Bu ilk kaynaklardan günümüze bakılarak değerlendirildiğinde temel amaç
pek de değişiklik göstermemiştir. Genel bir barınma, özel hayatın sınırlılığı,
toplumsal uyum ve korunma güdüsü ön plana çıkar. Kentsel biçimleriyle evler,
yapılar maddi, manevi birer güç göstergesi, sığınma ihtiyacı, ticari merkez halini
almıştır, toplumsal yaşam gelişmiştir.
Bugün New York'ta gücü ve otoriteyi gözle görünür kılan, kentin
modernliğini belirgin hale getiren o gökdelenler kompleksinin tasarımında
görülebilecek olan bir kavram, Sennett (1999:66) tarafından şöyle açıklanmaktadır:
“Amerikan “şipşak kentler” örneği de dünyanın başka yerlerindeki yeni kent
inşaatlarından etkilenmişti. Amerikalılar onu önceleri farklı bir amaçla kullandı:
Çevrede var olan karmaşıklığı ve farklılığı yadsımak için. Izgara modern za-
manlarda, çevreyi nötralize eden bir plan olarak kullanılmıştır”. Aslında bakıldığında
ilk amacına pek de hizmet etmemiştir, bu kent modeli; yani “ızgara” birçok yönden,
başka yeni yerleşim biçimlerinin yöneldiği bir aşırı uçtur; aynı türde yerleşimler
kaynaklardan yola çıkıldığında, Sennett (1999:68)’e göre; Fransa'da, İsrail'de, İtal-
ya'da, ve Urallar ötesi Rusya'da ortaya çıkmıştır. Bunların hepsinde, sınırları ve
sınırlar içinde oluşturulacak biçim konusunda, gelişimin hiçbir mantığı yoktur; her
türlü şekle girebilen binalar nedeniyle birbirine benzeyen, yerlerdir bunlar.
Kişisel yaratım süreci içerisinde, her kent ayrı bir karakterde görünür. Bu
karakter, negatif algıları tetikleyen imgeler taşır. Böyle bir durumda beslenilen
çevreye eleştirel bir gözle bakmak kaçınılmaz olur. Kentlerde var olan, yetişen ve bu
toplulukların içinde yaşayanlardan birisi de sanatçıdır. Kentler ve kentsel yaşam tarzı
sanatı etkileyecek çok sayıda malzeme içermektedir. Yalnızlık-kalabalık, birey olma
çabası, sosyal olma, özgürlük-kısıtlanmışlık, sakinlik-kaos, hızlı üretim-hızlı tüketim,
göz boyama-inandırıcılık, sınırsızlık-gözetlenme gibi sayılamayacak kadar çok,
uyum, zıtlık, çeşitlilik, farklılık ve çelişki yaratan olguların görsel etkiye dönüşmesi
malzemeyi daha da çekici kılmaktadır. Kentleri sanatçılar için çekici kılan şey,
buralarda beş duyunun uyarı bombardımanına uğramasıdır. Keyif alanlarıyla
hoşnutsuzluk alanları içiçedir. Sanatçıya da bu işaretleri yakalamak kalır. “Modernist
sanatın, bir kent sanatı olduğu konusunda tüm kuramcılar hemfikirdir. Bu sadece
kentlerde yaşayan ve kentten etkilenerek sanat yapan insanların bir süre sonra kenti
8
güzelleştirdiklerinden, oraya bir ruh ve duygu yüklediklerindendir” (Çimen,
2006:75).
Yukarıdaki bilgilerin ışığında yorumlandığında; modern ressam, kent
ressamıdır, denilebilir. Bu sanatçı tipine örnek olabileceklerden biri Piet
Mondrian’dır. Mondrian’ın bir kentin fiziksel oluşumundan yola çıkarak oluşturduğu
yatay-dikey kompozisyonları yansıttığı çalışmalarıyla ilgili (Sennett, 1999:112)’in
açıklamaları konuyu desteklemektedir: “Piet Mondrian'ın “Place de la Concorde”
(1938-1943) adlı bir tablosu vardır. Paris merkezinin özetlenmiş bir haritasına
benzeyen -birbirleriyle boyuna kesişen bir sürü sınır çizgisiyle belirlenmiş beyaz bir
alanın göründüğü- tabloda Mondrian'ın sunduğu şey harita değil, bu büyük meydanın
zorluğudur.”
Resim 1. Piet Mondrian, Place De La Concorde- 1938-43, Dallas Modern Sanat Müzesi
“Tablosunda, çizgilerin tuvalin çerçevesiyle kesiştiği kenarlar sınırlanmamıştır; gerçekten de Mondrian kenarlar boyunca, küçük, düzensiz bloklar yerleştirerek merkezdeki biçimden anlaşılamayan, tuvalin dışında ve görülemeyen başka bir şeyin cereyan etmeye başladığını ima etmiştir… Merkez, aslında kenti birleştirmedi… Mondrian'ın tablosunda gördüğümüz budur: Dağılan bütünlük. Farklılığın resmidir bu” (Sennett, 1999:113).
9
Resim 2. Fernand Léger, La Ville (The City), 1919, Philadelphia Modern Sanat Müzesi.
İki dünya savaşı arasında çağdaş ressamlar kent yapılarına, sınıfsal
çatışmalara ilişkin konulara yönelmişlerdi (Tansuğ, 2006:248). Bunların arasında
kentin karmaşıklığını konu etmiş sanatçılardan biri de Léger’dir. Kent görünümlerini
bir bakıma, yapıtlarında "kolaj kent" gibi resmetmiştir. Ama kolaj, öğelerin rastgele
bir araya getirilip yapıştırılması değildir ve eş zamanlı bir mekanda salt bir akıp
gitme izleniminden, kullanıldıkça ortaya çıkan, kırılan, değişen ve berbat olan
şeylerin kaydından daha öte bir şeydir. Bir sanayi makinesinin çalışmasına neredeyse
birebir benzeyen, sırf tekrarlardan oluşan, merkezsiz ve sınırsız bir biçimdir.
“Baldwin'in, yazılarında bölünmüş zamana bir biçim vermesi gibi, Léger de makine
parçalarına birbirleriyle anlamlı bir ilişki kazandırdı. Sokakta biriken fiziksel öğelere
de biçim vermek gereklidir. Sokağı, sokakta neler olup bittiğine, sokağın başından
neler geçtiğine ilişkin kuru bir bilgiden daha heyecan verici bir deneyim olarak al-
gılamamız, o mekânda zamana verilen biçimi algılamamızın sonucudur” (Sennett,
1999:201-202).
10
Resim 3. Agnes Martin, Untitled, 1965.
Agnes Martin'in 1965’te yaptığı “İsimsiz” tablosu en sert biçimde yapılmış ızgara tablolar, Rosalind Krauss’a göre, gerçeğin boyutlarını iteleyip dışarıya atmak ve boyutların yerine tek bir düzlemin yanlara yayılışını koymaktır. Krauss'un sanatsal ızgarayı "benzetme karşıtı, gerçek karşıtı" diye adlandırmasına rağmen Agnes Martin'inki gibi tablolar Manhattan'ın 1811'de New York komisyonu üyelerince yapılan şehir planlarının uğursuz bir yansıması gibidir; Agnes Martin'in tablosu, hızlı kapitalistleşme döneminde araziyi satmak için parselleyen maketlerden biri yerine pekâlâ kullanılabilirdi. Ama Krauss’un, varmak istediği asıl konu ressamın basit görünüşlü dolaysız imgeyi nasıl dönüştürdüğüdür…Izgaranın mantığı, bir imgenin tekrarlanması olarak görülebilir. Birçok sanatçı, biçimi tekrarlarken onda değişiklikler de yaratmaya çalışarak bu mantığa karşı çıkmıştır… Diğer birçok ressamın yanı sıra Picasso, Mondrian, Jasper Johns da tekrarla değişim arasındaki ilişkiyle hep ilgilenmişler ve bir imgenin tekrarlanarak nasıl değiştirileceğini deneyen ızgara biçimlerini uygulamışlardır (Sennett, 1999:241).
Modern ızgara ressamlarının en büyüğü, kuşkusuz, Amerikalı Mark Rothko’dur. Rothko’nun resmi ideal vücudun resmi yerine, ideal ızgaranın resmini yapmaya çalışmıştır. Mark Rothko, 1970'deki ölümüne dek uğraştığı ızgaraları yapmaya 1947 ve 1948'de başladı. Yapıtları bu iki yıl içinde çarpıcı bir gelişme gösterir; 1948'de yaptığı "15. Numara" adlı yapıtı 1969'da yaptığı son isimsiz tablolara 1946’nın "İkinci Kişilik" ya da "Sudaki Dram"ından daha yakındır. Mark Rothko’da “toplumumuzun etrafımızdaki her türlü farklı bakış açısını örtmek için gitgide daha fazla kullandığı kısa süreli ilişkileri yerle bir etmeyi” istiyordu. (Bell, 2007:415) Bundan sonra da her yıl, eleştirmen Robert Rosenblum'un deyişiyle "imzası haline gelen biçimi, yani yatay ve düşey eksenlerin simetrik çekimlerinin manyetik etkisiyle dizilmiş renk bulutlarını" tekrarladı. Rothko'ya göre, yatay ve düşey eksenlerin bu simetrik çekimleriyle biçimlenen renk kutucukları, ideal biçimin simgeleriydi… Ressam, ızgaraya bambaşka bir tarzda
11
bakmıştı. Izgara, daha önce tartıştığımız bir tarzda, bakan kişiyi kendi içinden dışarıya çekmekte kullanılmıştı (Sennett, 1999:273).
Resim 4. Mark Rothko, No.15, 1957, Christopher Rothko Koleksiyonu.
Kişisel bir yaklaşımla değerlendirildiğinde kent dokusu, endüstri devrimi
sonrası sanatını plastik anlamda ve oluşturulan eserlerin temasının belirleyiciliğine
katkısı açısından etkilemiştir. Modern dönem resimlerinde kent ögelerinin
kullanımındaki yoğunluk dikkat çekicidir. Agnes Martin’in eserleri üzerinden bir
değerlendirme ile kent kavramının yarattığı düzen algısı, statik, planlı, -gerçek
dünyada da görülebileceği anlamda- birbirini tekrar eden oluşumlar olarak plastik
düzleme aktarılmıştır. Yani sıradanlığın, tekrarlanan biçimlerin resmi yapılmıştır. Bu
aktarım bize kent biçimlerinin durağanlığını, sıkıcılığını, soğukluğunu çarpıcı bir
biçimde anlatmaktadır. Genel olarak bakıldığında; Piet Mondrian’ın eserlerinde de
kentlerin düzeni ve düzensizliği üzerine irdelemeler söz konusudur. Ritim algısının
güçlendirilmesiyle oluşturulan, yatay-dikey kompozisyonlardaki arayışlar, işaret eder
ki kent boğucu bir oluşumdur. Kentler ve yaşanılan çevrenin, kitleleri ve sanatçıyı
etkilediği söylenebilir. Leger’in eserlerinde ise sanayi işleyişinin acımasızlığı, şehrin
kiri, pası, yoğunluğu bu etkilenimin ürünleri olmuştur. Kent olgusundan algılanan
12
birim tekrarı, düzen algısı, tüketim-üretim ihtiyacı, çevre görüntüsünün kirlenmesi,
sokakların, evlerin, yapıların samimiyetsizliği ve karmaşıklığı gibi oluşumlar,
örneklerde de görüldüğü gibi resimsel bir ana temaya dönüştürülmüştür.
Çevre ve sanat birbirinden etkilenen olgulardır. Her çevrenin bir belleği
vardır, sanatçı da bu belleği algıya, algıyı da biçime dönüştürendir. Kentler de daimi
devingenlikleriyle sanatçıyı kışkırtır, kent dokusu sanatçı duyarlılığını etkiler ve
kaynak oluşturur. Dolayısıyla sanat ürünü kentin fiziksel dokusunun estetik taşıyıcısı
olur. Kentlerin sanatçıyı daha derinden etkilemesi ve kentsel dokunun sanatta üretim
sürecine ve sanat ürünün özüne, biçimine yansıması kaçınılmazdır. Bu yansıma her
dönemde kendini göstermiştir.
1.2. Batı Resminde Kent İmgesini Oluşturan Öğelerin Kullanımı
Geçmiş yüzyıllarda, gezginler, gittikleri kentlerle ilgili anılar toplarken, bilinmeyen kentleri tanımlayan resimler çizmişler. Yayımladıkları kitaplarda çizdikleri kent görünümlerini kullanmışlar. O zaman kitle haberleşmesinde ve geçici yargıların edinilmesinde en önemli haber kaynakları olarak, bölgeler ve ülkeler arasında dolaşan bu seyyahların tuttukları günlükler, çizdikleri krokiler, gravürler büyük değer taşımıştır http://www.kentgorunumleri.com/ccy.html (06.07.2012).
Kentlerin biçimlenmesiyle beraber farklı kültürel yapıdan insanların bir araya
gelmesi, kentlere yeni bir boyut kazandırırken, aynı zamanda dönemin sanatçıları da
içinde yaşadıkları bu toplumsal koşullardan etkilenerek, bu görünümleri eserlerine
yansıtmış, hem kültürel yaşama, hem sanata, hem de hayatlarını sürdürebilecek
ekonomik yapıya kavuşmaya başlamışlardır. Aynı zamanda da oluşturdukları bu
sanat eserleri ile de var oldukları toplumun kültürlerini biçimlendirmeye katkıda
bulunmuşlardır. “Bu anlamda, Romantizm ‘kapitalist burjuva düzenine’, ‘yitirilmiş
düşler’ düzenine, iş hayatı ve kazancın bayağılığına karşı tutkulu ve çelişmeli bir
ayaklanma hareketidir” (Fischer, 2003:52). Bir örnek vermek gerekirse; “Gustave
Courbet’nin, günlük yaşamın sıradan bir anını gerçekçi bir anlayışla resmettiği eseri
“Günaydın, Bay Courbet!.”, ‘zamanının geçerli alışkanlıklarına karşı bir başkaldırı’
niteliği taşıyan, kent yaşamını konu eden çalışmalardan biridir” (Gombrich,
1999:511).
13
Resim 5. Gustave Courbet , Günaydın, Bay Courbet!, 1854.
19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bir kentli sanatı olarak
ortaya çıkan izlenimcilik, kendinden önceki romantizm ve realizmin de etkisiyle
gelenekle bağlarını büyük ölçüde kopararak, konularının birçoğunu kent ve kentliden
seçmiştir (Altunay, 2004:140). Genel olarak bakıldığında resim kır ve köy
yaşamından kurtarılarak, kentin sınırlarına taşınmış, kent görüntüleri ile
donatılmıştır. Tunalı (1981:17)’ya göre; “ “İmpression” (izlenim) kavramı, felsefede
ilk defa David Hume ile önem kazanmıştır. Hume’e göre impression kavramı,
bilgimizin en temel ve en orijinal (özgün) bir taşıyıcısıdır. Varlıkla olan ilgimizi
sağlayan da impression’dur.” “İzlenimciliğin öncülerinden Eduard Manet bir
konuşmasında “duvarları tarihsel, akademik resimlerin değil, pazar yerleri, tren
istasyonları, Seine üzerindeki köprüleri, insan dolu parklarıyla yeni bir çağı gösteren
resimlerin süslemesi gerektiğini” (Fischer, 2003:72) söyleyerek izlenimci resim
anlayışının bakış açısını belirlemiştir.
Bu anlamda öne çıkan; “Monet’nin endüstrileşmeyle ortaya çıkan yeni kent
hayatını sergilediği resmi ‘Saint Lazare Garı’dır. Sanatçı bu resmiyle sanayinin kente
sunduğu yeni ulaşım aracı ve onun mekanını, kendine özgü renklerle ve fırça
biçimleriyle betimlemiştir” (Bazin, 1998:441).
14
Resim 6. Claude Monet, Saint Lazare Garı, 1877.
Diğer izlenimciler gibi Renoir de kent izlenimlerini aktarmış, daha çok da
zengin ve kibar sınıfların değil, Parisli işçilerin günlük yaşamından kesitler almıştır
(Spence, 1998:15).
Resim 7. Pierre Auguste Renoir, Tekne Gezisinde Öğle Yemeği, 1880.
Camille Pissarro ise “Montmartre Bulvarı’nda Bulutlu Bir Sabah” adlı
tablosunda olduğu gibi, daha çok kentin karmaşasını kendine konu edinmiştir.
15
Buradaki kent görüntüsü, Pissarro’nun gerçek gürültüyü dile getirmeyi öğrendiği
kentlerden birine aittir (Kunstler, 1980:6).
Resim 8. Camille Pissarro, Montmartre Bulvar’ında Bulutlu Bir Sabah, 1897.
Sanat için dışavurumculuk akımı izlenimciliğe göre daha sert fırça
vuruşlarının olduğu, duygunun daha ön plana çıktığı bir dönem olmuştur.
İzlenimcilik ise insanın ruhtan uzağa düşmesidir. Dış dünyayı kaydeden bir
gramofon durumuna düşmüş insanlıktır. “İzlenimcilerin gözleri konuşmaz, sadece
seyreder; soruyu duyar ama cevap vermez. İzlenimcilerin göz yerinde bir çift kulağı
daha vardır. Ağzı yoktur; kendini ifade etmekten, dünya üzerine yargı bildirmekten,
ruhun yasasını dile getirmekten acizdir. Dışavurumcu ise insanlığın ağzına vurulmuş
kilidi söküp atar” (Batur, 1998:228).
Yorumlama sürecine gidildiğinde; izlenimcilik akımı ve dışavurumcu akım
arasındaki bir geçiş dönemini oluşturan post-izlenimci sanatçılar ise içinde
bulundukları dünyayı daha içsel bir anlatımla betimledikleri için izlenimcilerden ayrı
tutulmuşlar ve çalışmaları ile de dışavurumculuğun doğuşuna katkıda
16
bulunmuşlardır. Dışavurumcu olarak görülen Van Gogh daha çok konularını
çevresinden alıyordu. “Manzaraları, tek tek insanları, ev içlerini ve zaman zaman da
nesneleri ele alan Van Gogh, renkleri ve biçimsel özellikleri daha da
belirginleştirerek onları kişisel bir gözle değerlendiriyor ve konularına dinsel bir
parıltı kazandırıyordu” (Lynton, 2009:20). Boyayı parlak, kalın tabakalar halinde
sürüyor, çoğu zaman uzun, çizgisel fırça darbelerinden yararlanıyordu. Bu parlaklık
ve fırça darbelerinin yoğunluğu, bunun bir şiddet belirtisi olduğu yanılgısına yol
açıyordu (Lynton, 2009:21).
Resim 9. Vincent Van Gogh, Gece Kahvesi, 1888.
“Ekspresyonist sanatçının biçim, çizgi ve renkleri, doğa biçimine ve rengine
bir uyum sonucu tuvale aktarılmıyor. Bu, doğa biçim ve renginde istediğini
bulamayan bir insanın kendi iç yaşantısı ve inançlarını yansıtan bir anlatıma, bir
17
biçimlemeye başvurmasıdır” (Turani, 2003:82). Dışavurumcu dilin oluşumunda
renklerin bağımsızlaşması ve doğaya uyum göstermeyen, meydan okuyan bir tavır
gözlemlenir. “Renklerin bağırgan, parlak olarak kullanılması yeni kent kavramının
insanlarda yarattığı iç huzursuzluğun dile getirilmesi olarak görülmektedir” (Kurt,
2001:83).
Dışavurumculuk akımı içinde akımın gelişmesini sağlayan gruplar kurulmuştur. Die Brücke gibi dışavurumculuk akımının gelişmesine katkıda bulunan gruplardan biri de Der Blaue Reiter’dır. 1911 yılında Kandisky’nin önderliğinde kurulan grup, genel olarak soyut bir anlatımı yeğlemiştir. Fakat grubun kurucularından biri olan August Macke, mekansal değerler ve rengin devinimi üzerine geliştirdiği figüratif dille bir istisna olmuştur. Zaman zaman figürleri zaman zamanda mekanı ön plana çıkartarak çalıştığı kent yaşamı görüntüleri İzlenimciliğin izlerini taşımakla beraber, arınmış renklerle yarattığı dışavurumcu üslubu ile bu akımın örneklerinden biridir (Kurt, 2001:87).
Resim 10. August Macke, Hayvanat Bahçesi - I, 1912.
Beckman’ın 1922 yılında yaptığı ‘Demir Köprü’ adlı çalışma da kent
yaşamının yarattığı sıkışmışlık ve karmaşa duygusu bu sefer bir dış mekanda gözler
önüne serilmektedir. Açıkça görüldüğü gibi resmin sol alt köşesinden sağ üst
köşesine doğru resmi kaplayan demir köprü ve onun çevresinde görülen fabrikaların,
18
büyük apartmanların, vapurun ve çalışanların sıkışmış bir biçimde betimlenmesi ve
devasa endüstri öğelerinin yanında insanların küçücük ve silik bir biçimde olması
atmosferde hissedilir bir gerginlik duygusu oluşturmaktadır.
Resim 11. Max Beckman, Demir Köprü, 1922.
Hem dışavurumcu hem de sürrealist bir üslup taşıyan, aynı zamanda Dada
grubuna apaçık bir siyasal özellik de katan dışavurumcu George Grosz
çalışmalarında kent görünümlerine yer vermiştir. Resimlerinde açlığa, yoksulluğa,
kentsel karmaşaya, dengesiz toplumsal sınıflara eleştirel bir yaklaşım sergilemiştir.
19
Resim 12. George Grosz, Berlin’den Sokak Görünümü.
Cezanne ile birlikte batı perspektif sisteminin gerektirdiği, sabit bir pozisyonu
sürdürme, yerini gerçeğin yer değiştirilmi ş bir bakıştan izlenmesine bırakıyordu
(Türkmenoğlu, 2003, özet sayfası). Sanatçı algının içeriğini oluşturan görünür
dünyayı, alışılmış konuları resmederek çeşitlendirir, toplumsal, ahlaksal kurallar
tarafından örgütlenmiş duyguların yerine görünür dünyayı olduğu gibi resmetmek
isteğindedir (Beldan, 2011:54). Çalışmalarında kübik bölünmelerle maddenin özüne
inmeye çalışan Cezanne gördüğü manzarayı, dokuyu içselleştirerek kendi dünyasında
yorumlamaya çalışmıştır. Yaşadığı çevreyi, çevresindeki görünümleri ele alan
sanatçı çoğu zaman kent görünümlerini yorumlamıştır (Merleau-Ponty, 2006:36).
20
Resim 13. Paul Cezanne, Estaque'de Deniz, Zurih, 1876.
Nonhoff (2005:42)’un ifadesiyle; Cezanne, ustalıkla uyguladığı renk
karşıtlıkları ve klasik bir resim kompozisyonuyla manzaraya bir yapı kazandırır.
Farklı yönlerdeki fırça vuruşları hareketlilik kazanırken, mavi deniz katı bir kütle
gibi durur. Ufukta denizden yükselen adaların toprak rengi, ön plandaki parlak toprak
renklerinde yankılanır.
Kübizmle “Doğa görünüşlerini geometrik bir-parçalamaya tabi tutup, tablo yüzeyini doğa unsurlarından kurtararak yeniden inşa etme amacını güden” Kübizm, geleneksel doğacı görüşü dışlamanın yanında resim sanatına ‘eşzamanlılık’ kavramını da beraberinde getirmiştir ve bunun sonucunda da “biçimler, bakış açılarının çoğaltılmasıyla ve nesnelerle kişilerin düzlemler halinde ayrıştırılmasıyla geometrik olarak yorumlanmasıyla birlikte de zihinsel hatta şiirsel gerçekçilik, görsel gerçekçiliğin yerini almıştır (Turani, 2000:79).
Keser (2005:197)’e göre; konularını modern kentteki günlük yaşamdan alan
kübist sanatçılar, doğal manzaraların yanı sıra çoğu zaman insan yapımı şeylere de
eğilim gösterebiliyorlardı. Yer yer kahve masaları, fincanlar, gazeteler, sürahiler ve
lavabolar gibi el altındaki nesnelerin resmini de yapıyorlardı. Diğer taraftan; “Picasso
ve Braque kübist akım içinde strüktür ve harmoniyi(uyumu) aradıkları sırada
İtalya’da fütürist sanatçılar çağın hızlı hareketini ve makinaların şiirsel ritmini resme
aktarmak istemişlerdir” (Tansuğ, 2006:246). Paris’te Gris, Delaunay ve Léger gibi
ressamlar, Picasso ile Braque’ın görebildikleri yapıtlarından ayrı ayrı etkilendiler ve
21
onlardan öğrendiklerini değişik amaçlarla kullandılar (Lynton, 2009:68). Bu
sanatçılar arasında Delaunay şiddetli renklerin anlatımcılığına öncelik vermekle
birlikte, kübik bölünmelerin akıcılığı kentin karmaşası ile içi içe geçmektedir. Ritim
sorunları ve rengin dinamik devinimiyle ilgilenen sanatçı, ana konusunu uçaklar,
otomobil, futbol gibi modern yaşamdan almıştır. Delaunay’ın mekanik yapıların
devinimi üzerine çalışmaları bu anlamda fütüristlere de öncülük yapmıştır.
Resim 14. Robert Deluanay, Eyfel Kulesi, 1911.
Charles Lyonel Feinninger 1871’de New York’ta doğar. Onun ekpresyonizmi
Delaunay ve Kübizm ile karşılaşmasından sonra özgünleşir, çünkü çizgilerin ve
kitlelerin parçalanmasının özgün kullanımını benimser ve bunu büyük bir zarafetle
yorumlar. Kübist ressamlarca uygulanan mekanın parçalara ayrılmasını benimser ve
ışığın dağıtılmasında önemli bir başarı sergiler (Crepaldi, 2004:66). “Benim
hatlarım notaların karşılığıdır” der. O, mimari ve gemi resimlerini, çınlayan kristaller
ya da orkestra partisyonları gibi kompoze etmiştir (Turani, 1999:622).
22
Resim 15. Lyonel Feininger, Gaberndorf II, 1924
Hızlı otomobiller, koşan atlarla, çalışan makinalarla, endüstri çağının bir
eleştirmeni olan fütürizm; dışavurumculuk ve kübizm kaynaklı bir akımdı. Dünyanın
karmaşası, teknolojinin hızı resme de yansımıştı. Hemen hemen her modernist
sanatçı, mekanizasyonun etkilediği toplumsal değişiklikleri ve insanlığın giderek
daha da makineleşmesi gerçeğini temsil etme gereğini duyumsuyordu (Childs,
2010:146). “Onlar devinim ve birdenbire oluşun yardımıyla gerçeğin en ayrımlı
tabakalarını bir araya getirmeyi başardılar. Sokakların ve yaşamın gücünü, özellikle
kentte görülebilen ihtiras ve korkuyu, kentin gürültüsünün doğurduğu kaygıyı
betimlemeyi olanaklı kılan yeni bir sanat yaratıcılığı buldular” (Richard, 1999:35).
Bu yeni sanat durumunun önde gelen temsilcilerinden biri Umberto Boccioni’dir.
Sanatçı yalnız kenti işlemek, irdelemek, incelemekle kalmamış, kentin ruhuna inip
psikolojik durumlara da ulaşmaya çalışmıştır.
23
Boccioni'nin yapıtlarının anlatıya ve simgelere daha az önem veren yanını “Sokağın Güçleri ve Eşzamanlı Görünümler” adlı tablolarıyla ilgili bir kurşunkalem eskizinde görebiliriz. Bu eskizde, sokaktan bize doğru gelmekte olan bir tramvay ve onun yanından geçen yayalarla, bir araba vardır. Tramvay yaklaştıkça resimdeki evlerin eğilip yeni biçimlere girdiği, yukarıdaki sokak lambalarının ışıklarının birbirine karışması için tramvayın iki yanı havaya kalkmış gibidir. Bu nesneler saydamdır; yalnız tramvaydan ve evlerden gelen ışık belli bir katılıkla verilmiştir. Kompozisyonun tümü bize yönelmiştir: sanki kısa bir süre sonra biz de bu gürültülü ve sıradan sahnenin bir parçası olacakmışız gibidir (Lynton, 2009:90).
Resim 16. Umberto Boccioni, Sokağın Güçleri ve Eşzamanlı Görünümler, Milano, 1911.
“Boccioni’nin belli bir ruh durumu yaratmak için Sembolizmden, örneğin Munch’un ilk yapıtlarından yararlanarak kullandığı görsel eğretilemeler, görünen dünyanın çarpıtılmış ve yarı soyutlanmış bölümlerinin gerektirdiğinden daha ruhsal bir tepki gerektirir… Boccioni’nin burada kullandığı çarpıtmanın kaynağı Delaunay ve Léger’dir. Bu iki ressam da Kübizmi sokağa çıkarmak amacıyla uyarlamaları yüzünden Parisli Kübistler arasında özel bir önem kazanmışlardır” (Lynton, 2009:90).
24
Resim 17. Fernand Léger, Şehirdeki Diskler, Louise Leiris Galerisi, Paris, 1920-1921.
Kişisel bir yaklaşımla ele alındığında; Léger, evlerin cephelerini, damlarını,
kirişlerini, basamaklarını, sokak işaretlerini, afişleri, insanları disklerin daha net ve
gerçekçi olan formlarıyla bir araya getirmiş gibidir. Resimde ağır basan dikey ve
yatay öğeler, kompozisyonda katı bir etki uyandırırken, diskler ise hareket
duygusuna gönderme yapar “(biçimlerin tamamlanmamış olması ve bu yüzden gözün
bir biçimden öbürüne kayması sonucu) ve boşluk duygusu da dikkati çekiyordu…
Biçimlerin tualin her bölümüne aynı canlılıkla yerleştirilmesi, insan eşitli ğini
anımsatan bir etki yaratıyordu. Bu resimle dizideki öbür resimlerin tümü, şehri
insanın çalıştığı, dinlendiği, normal hayatını yaşadığı bir çevre olarak
görüntülüyordu” (Lynton, 2009:98). Fernand Leger’de (1881-1955) geometri fikri
değil, makine, teknik ve konstrüksiyon egemendir. Leger “Di ğerleri resimlerine nasıl
çıplak vücudu ve ölü-doğayı (natürmortu) aldılarsa, ben de makineyi resmime
soktum” demişti (Turani, 1999:588).
25
Resim 18. Piet Mondrian, Broadway Boogie Woogie, 1942-3 New York, Modern Sanat Müzesi
Mondrian’ın sanatının, öznel olarak değerlendirildiğinde, mimari ve tekstil
gibi birçok alanda tasarımlara esin kaynağı olduğu ve genellikle kent imgesinin
ritmini konu edindiği görülür. Çoğu eleştirmene göre resimlerinde; bir kent
görüntüsünün, mahallenin ya da bir muhitin kuşbakışı yorumlamalarını konu alır ve
renkli kareler binaları, şeritler ise yolları ifade eder nitelikteydi. Resimlerinde
doğadan yola çıkan sanatçı, doğanın saflığına ve sadeliğine ulaşmaya çalışmıştır.
Duygusal yorumlamalarla varlığın özüne ulaşmaya çalışmıştır. “Broadway Boogie-
Woogie onun dilinde değilse bile, üslubundaki bir değişmeyi gösterir. Uzun süredir
yaptığı resimlere göre, yeni bir plastik anlayışı yansıtan küçük renk alanları ve
dengeyi tehlikeye düşüren yapısıyla, çok daha kalabalık bir resimdir” (Lynton,
2009:214). “Ortada kapalı bir dörtgen, daha büyük bir benzeri ise üste solda. Sanki
her biri, bir kimyasal tepkimeye girmişçesine ortadakinin etrafında dönüyor gibiydi:
düzenliliğin patlaması gibi. Resimdeki hareket sağda ve solda yoğunlaşarak orta yeri
bir ölçüde boş bırakır” (Bell, 2007:392). İnsan ister istemez Amerika’ya özgü bir
şeyler görür bu resimde. Resim, ülkenin büyüklüğünü, New York’un canlılığını,
kalabalığını ve müziğin ritmini yansıtır gibidir.
26
2. BÖLÜM
2. UYGULAMALAR
2.1 Kişisel Uygulamalara Etki Eden Kent Görünümleri ve Resimsel Düzlemdeki
Dönüşümü
Bu bölümde araştırma konusu kapsamında üretilen uygulamaların düşünsel
ve biçimsel oluşum süreçlerinin açıklanmasına yer verilecektir. Aynı zamanda
yapılan uygulamaların, genel niteliğinden kısaca söz edilerek izlenen düşünsel süreç
ve uygulanan teknikler açıklanmaya çalışılacaktır.
Kişisel arayış sürecinde kent olgusunun kullanımı ve konuya eğilim çevresel
etkenlerin yönlendirmesi ile ön plana çıkmaktadır. Barınma ihtiyacını gideren,
kültürü oluşturan, yaşam alanları binalardır, çevredeki yapılardır. Değişen kent
görünümlerinin yarattığı kaos ortamları, insanların çevresel dinamiklere karşı
koyamaması, kent siluetleri, kentlerin kimlikleşme süreci konuya yönelmede güçlü
bir etki sağlamıştır. Bu konuların kişisel yaratım sürecinde, uygulama ortamına
yansıması, teknolojik dünyanın boğuculuğunun kişisel yaşantıda yarattığı baskı,
çevre kirliliğinin doğal yaşamı olumsuz etkilemesi ve endüstrileşmenin olumsuz
etkilerinin artması sonucunda gerçekleşmiştir. “Endüstri, insanı iç huzursuzluklarına
götürmüş ve hatta kişili ği tehdit eden en önemli etken olmuştur” (Turani, 1999:550).
Bu sorunsala bakıldığında üretim-tüketim çukurunda yinelenen çarklar ile güneşi
görmemize engel olan yüksek binalar ve bu binaların içine sıkışmış olmanın verdiği
ruhsal bunalımların sonucunda bu olumsuzluk sorgulanmaya başlanmıştır. “Bugün,
sanatçının çalışmalarını içinde yaptığı toplum budur. Böyle bir toplum içindeki
sanatçı eserinin çehresini incelersek, onun, kendisi için keşfettiği kendi dünyasında
yaşamak istediğini görürüz” (Turani, 1999:551).
Kent üretimi ve tüketimi aynı anda barındıran bir olgudur. Bu durum insanın
yaşamında ayak uydurması gereken zorlayıcı bir devinimi de beraberinde
getirmektedir. Hızla değişen bu kentsel devinimini aktarmak için tuval düzleminde
kent görünümleri kesitlerinden yararlanılarak, kişisel kentlerin yaratımı
amaçlanmıştır. Bu durumu yansıtma ve yeniden kurgulama sürecinde ortaya çıkan
27
çalışmalarda çarpık kentleşme, gecekondulardan kesitler, kenti oluşturan imgeler,
gökyüzünün sınırlılığı vurgulanmaya çalışılmıştır.
Kent bir organizma gibi hareket eder ve değişen bir yapıya sahiptir. Kentler
bir yandan yıkılırken bir yandan yapılır. Şehir yaşantısına bakıldığında insanlar aynı
binada yaşamasına rağmen birbirlerini tanımazlar, birbirlerinden uzaktırlar.
Dolayısıyla uygulamalarda, figürsüzlük söz konusudur. Bu yüzden kent boşlukları
üzerinden, kenti anlatan yatay-dikey karşıtlığını içeren kompozisyon arayışlarına
gidilmiştir. Çalışmaların genelinde yıkık-döküklük, kir, pas, yığınlar, evler, özellikle
öne çıkarılır.
Resim 19. Nuri Özçelik, ‘Çatıda Antenler’, 2010, k.ü.k.t., 35x50 cm.
Resim 19’daki çalışmada; Eskişehir’de Odunpazarı olarak adlandıran
mahallede gözlemlenen eski evlerin çatıları resimsel düzlemde çözümlenebilecek
biçimsel bir kaynak olarak düşünüldü. Nötr, gri tonlarla ve çizgisel yorumlamalarla
28
kentte göze takılan, görüntü kirliliği olarak da yorumlanabilecek antenlerin;
geometrik formlarıyla resimde yer alışı görülmektedir. Bu çalışmada söz konusu
kentin temel birimi olan evden kesitler aktarılırken aynı zamanda kent dokusunun
öğeleri de açığa çıkarılmıştır. Çalışmada ele alınan görünümdeki kesitler çıplak gözle
görülen renklere bağlı kalınarak, plastik sürece dahil olmuş, akrilik boya ile
müdahaleler yapılmıştır. Resimde beyazın ve siyahın kullanımına dikkat edilerek
denge unsuru göz ardı edilmemiştir. Genel olarak karışık tekniğin hakim olduğu
çalışmada forma uygunluğu açısından tercih edilen, asetat kalemi ile kağıt üzerine
uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamada çarpık kentleşme olgusuna vurgu yapmak
amacıyla bilinçli olarak resmin üst bölümünde bulunan anten formları asimetrik
olarak düzenlenmiştir.
Resim 20. Nuri Özçelik, ‘İnşaatta Çalışanlar’, 2010, k.ü.k.t., 35x50 cm.
29
Resim 20’deki çalışmada kendi kendini daraltan, çevresini katleden, yaşam
alanını sınırlandıran insanoğlunun çabası konu olarak ele alınmıştır. Bu çalışma ile
ilgili süreç, kent denilen kaos ortamının oluşumuna temel olan inşaatlardan bir kesit
ile başlamıştır. Burada kentin başkalaşımı yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Temel
görünüme bağlı kalınarak inşaat ortamında görülebilecek, karşılaşılabilecek gri renk
tonlarıyla resimsel anlatım oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Çalışmada çizgilerin gidiş geliş yönleriyle kâğıt üzerinde dinamik, yükselen
bir yapı oluşması amaçlanmıştır. Bu devinim ve dinamizm lekesel bir ritim algısıyla
yansıtılmış. Resme hakim olan çizgisel ve lekesel, nadiren kullanılan figüratif
unsurlar yapısal üremenin hızını ön plana çıkarmaya çalışmıştır. Resimde kullanılan
figürler ile de çalışmada ortaya çıkan açık tonlar organik formlarla dağıtılmaya,
bütünleştirilmeye çalışılmıştır. Bilinçli olarak kullandığım gri tonlar özellikle
gökyüzünün doğal mavisini kirleterek resimdeki karamsar ve şikayet edilen durumu
desteklememe yardımcı olmuştur. Bu çalışma insanın kendi eliyle kendi çevresini
beton bloklarla donatarak kendi yaşam alanını daraltmasının bir eleştirisi olarak
ortaya çıkmıştır.
Resim 21. Nuri Özçelik, ‘Dolmabahçe Sarayı Tadilaltta’, 2011, k.ü.k.t., 70x100 cm.
30
Resim 21’deki çalışma İstanbul Dolmabahçe Sarayı’ndan çekilen bir
fotoğraftan yararlanılarak ortaya çıkmıştır. Çalışmada Sarayın bir bölümü restore
edilmektedir. Restore çalışmaları sırasında iskele kullanılmıştır. Bu dikey görsellik,
çalışmanın ana eksenini oluşturmuştur. Kâğıt üzerine yapılan çalışmada önce
karakalem ile etüt gerçekleştirilmi ş ve daha sonra akrilik boya ile müdahale
edilmiştir. Çalışmanın son aşamasında ise asetat kalemi ile belli bir ritim sağlamak
için koyu tonlarda iskele belirgin hale getirilmeye çalışılmıştır. Koyu bir denge
üzerine kurulan çalışmada boyanın saydamlığıyla tarihi dokunun kırılganlığına atıfta
bulunularak transparanlık yaratılmaya çalışılmıştır.
Resim 22. Nuri Özçelik, ‘İskele’, 2011, k.ü.k.t., 35x50 cm.
Günümüzde sıradan bir taşra kentinde, gün geçtikçe artan betonlaşma ve
çarpık kentleşme kendine özgü bir kent dokusu yaratmıştır. Bu yerleşkenin görsel
anlamdaki temel unsurlarından biri olan mimari dokunun oluşum sürecini irdeleyen
bir kesitin ele alındığı Resim 22’deki çalışmada; kâğıt üzerine spatula yardımıyla,
inşaatlarda bulunan iskele, kalas ve direklerin ortaya çıkardığı yatay dikey uyumdan
faydalanarak dinamik bir birleşim ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Akrilik boyanın
31
saydamlığından faydalanılarak hava perspektifi yaratılmış ve koyu açık dengesi göz
önünde bulundurularak mimari yapıların oluşumundaki inşaat süreci plastik anlamda
çalışmaya konu oluşturmuştur.
Resim 23’deki çalışmada inşaat ortamındaki yığınlardan yola çıkılarak adeta
üstümüze gelen bir perspektifle uzak yakın ilişkisi irdelenmiştir. Zemin ve tavan
zıtlığına vurgu yapılarak, dikey yatay karşıtlığı ile çalışmanın kurgusu
oluşturulmuştur. Konunun özüne değinebilmek, gerçek görünümün etkisine
erişebilmek amacıyla alçı, çimento gibi malzemelerin de kullanıldığı çalışmada koyu
tonda renkler içeren alanlar özellikle daha fazla yer kaplamaktadır. Uzak yakın
ili şkisini ön plana çıkarmak için yakın planda sıcak renk tonları yer yer tercih
edilmiştir.
Resim 24’deki çalışmada ön plana çıkan düzenlemeden de anlaşılabileceği
üzere; çevremize baktığımızda hep bir yükselme eğilimi, hep tabiatı bozma, yeni
betonlar inşa etme eğilimi görülmektedir. Siyah-beyaz, mor-sarı renk karşıtlıklarının
kullanıldığı bu çalışmanın çıkış noktası, yapım aşamasında olan bir fabrika inşaatının
görünümüdür. Yatay-dikey ıspatula vuruşları ile dinamik bir etki yaratılmaya
çalışılırken, parçalanmalar ile resimde küçük hareketlilikler aranmaya çalışılmıştır.
Koyu renklerin yoğunluğu ile zemin algısı güçlendirilip, diğer yandan da açık
renklerin kullanımı ile karşıtlık ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Resim 25’deki çalışma Isparta’da çekilen fotoğraflardan yararlanarak
oluşturulmuştur. Ortaya çıkan bu çalışmada kitle halinde kentsel büyüme göz önüne
serilmeye çalışılmıştır. Alışveriş merkezleri, otoparklar gibi büyük yerleşim yığınları
insanoğlunun yaşam alanını daraltmaktadır. Isparta merkezde inşaatı bitmek üzere
olan iş hanı görünümlü devasa yapı; görüntü kirliliği ve tüketim ihtiyacını tetiklemek
için dikilen bir beton yığını görünümündedir. Resimsel düzleme aktarılan bu
görünümde; siyah-beyaz karşıtlığı ve turuncu-mavi zıtlığının kullanımı ile ritim
duygusu güçlendirilmeye çalışılmıştır. Parça-bütün ilişkisi kullanılarak refleks
duygularla dikey bir düzlemde oluşturulan çalışmada ucu açık fırça vuruşları ile
hareket etkisi verilmeye çalışılmıştır. Gökyüzü uzamında düz fırça darbeleriyle,
saydamlık ve lekesellik kullanılarak resimdeki kübik anlatım güçlendirilmek
istenmiştir.
32
Resim 23. Nuri Özçelik, ‘İnşaat’, 2011, t.ü.k.t., 80x100 cm.
Resim 24. Nuri Özçelik, ‘Fabrika Yapım Aşamasında’, 2011, t.ü.k.t., 90x120 cm.
33
Resim 25. Nuri Özçelik, ‘Vinç İle İnşaat’, 2011, t.ü.k.t., 50x100 cm.
34
Resim 26. Nuri Özçelik, ‘Eğlence Apartmanı ’, 2011, t.ü.k.t., 50x100 cm.
Resim 26’daki çalışmada sıkışmışlık, ezilmişlik, iç içe geçirilmişlik duygusu
hissedilir, bu çalışmada sıcak renk tonlarıyla üst üste binmiş kutular gibi gözüken
apartmanlarda yaşanan curcuna betimlenmeye çalışılmıştır. Çalışmadaki eğri formlar
ile duyguların yoğunluğu öne çıkarılarak dikey-yatay bölünmeler ile karşıtlık
oluşturulmaya çalışılmıştır. Bir balkonda oynayan çocuklar, diğer balkonda asılı
35
çamaşırlar, camdan bakan mahalleli imgeleri soyut düzlemde renklerin canlılığına
yerini bırakmıştır. Lekesel etkiler ve mavi renk ile gökyüzü temasına da vurgu
yapılmak istenen resimde akrilik boya, yağlıboya, sprey boya gibi malzemelerle
karışık teknik uygulanmıştır.
Resim 27. Nuri Özçelik, ‘Tarlabaşı’, 2011, t.ü.k.t., 90x130 cm.
Resim 27’deki çalışmada İstanbul’da çekilmiş bir fotoğraftan yararlanılarak,
Tarlabaşı semtinin tarihi dokusu resimsel düzlemde ele alınmaya çalışılmıştır.
Çalışmada üstten bir bakış hakim olmakla birlikte, serbest fırça dokunuşlarıyla, eski
mimari yapılar irdelenmeye çalışılmıştır. Genel olarak ahşap renklerini çağrıştıran
renk arayışları kullanılan çalışmada tarihi doku ön plana çıkartılmak istenmiştir.
Büyük fırça tuşlarıyla örülen çalışmada koyu tonların kullanımına derinlik etkisini
artırmak amacıyla yer verilmiştir.
36
Resim 28. Nuri Özçelik, ‘Ya Sonra’, 2012, t.ü.a.b., 90x150 cm.
Resim 28’deki çalışmada The Road (Yol-2006) filmindeki bir sahneden
yararlanılmıştır. Filmde geçen konu akışında; nükleer savaş sonrası, yıkılan ağaçlar,
terk edilmiş evler, yok olmak üzere olan dünya göze çarpmaktadır. Filmin bir
bölümünde izlenen bu kare; karamsarlığı, toplumların başka toplumları yok etme
çabasını, dünyanın mutluluk ve barış içinde yaşanmadıktan sonra boş bir yığın
olduğunu düşündürmektedir. Güneşin hissedilmediği çalışmada kara bulutlar terk
edilmiş yerleşimin üzerine çökmüş durumdadır. Yıkılmış direkler, terk edilmiş evler,
karanlık sokaklar savaşın hiçbir zaman kazananın olmadığına atıfta bulunur. Savaşın
parçalayıcı etkisini vurgulamak için parçalı tuval üzerine oluşturulan kompozisyonda
akrilik boya kullanılmıştır. Açık-koyu dengesinin hava perspektifiyle verildiği
çalışmada yıkılmak üzere olan direklerin dikeyliğine karşılık olarak kopmamakta
ısrarcı olan direk telleri ile yatay düzlem güçlendirilmeye çalışılmıştır. Daha çok
geometrik biçimlerin soyut düzlemde kullanımının ön plana çıktığı çalışmada, koyu
tonların ağırlığı ile zemin duygusu güçlendirilmeye çalışılmıştır.
37
Resim 29. Nuri Özçelik, ‘Eğirdir Adası’, 2012, t.ü.k.t., 80x140 cm.
Resim 29’daki çalışmada kentlerin çarpıklığını irdelemek amacıyla Eğirdir
adası örnek olarak ele alınmıştır. Gölden çekilen bir fotoğraftan yola çıkılarak
oluşturulan bu çalışmada organik-kübik karşıtlığı işlenmeye çalışılmıştır. Resmin
orta bölümünde kübik, doğal düzeni bozucu bina yığınları görülürken bu yığın
devinimine karşıt olarak organik, doğal formlar göze çarpmaktadır. Karışık tekniğin
hakim olduğu çalışmada gökyüzündeki siyah lekelerde akrilik boya üzerine siyah
sprey boya sıkılarak çatlatmaya gidilmiştir. Bu sayede çıplak gözle de görülen
günümüz gökyüzündeki bulut formlarının gerçekliğine ulaşılacağı düşünülmüştür.
Bunun yanında kompozisyon oluşturulurken, çalışmanın yatayda ilerleyen hareketine
karşılık oluşturan bina yığınlarının dikey biçimde sıralanması, yatay-dikey
karşıtlığının vurgulanması açısından önemsenmektedir. Yatay olarak resmin
ortasında bulunan bina yığınları çalışmanın formuna bir karşıtlık olarak konulmuştur.
Kentin soğukluğunu vurgulamak amacıyla siyah, beyaz, gri tonlara özellikle yer
verilmiştir.
38
Resim 30. Nuri Özçelik, ‘Şam’, 2013, t.ü.k.t., 100x150 cm.
Resim 30’daki çalışma oluşturulurken, güncel medyadan yararlanılmıştır.
Çalışmaya Suriye’nin başkenti Şam’da çekilmiş bir fotoğraf karesi kaynaklık
etmiştir. Bu fotoğrafta genel olarak kerpiç evlerin hakim olduğu görülmektedir.
Algılanan yerleşim biriminin tasvirini güçlendireceği düşünüldüğü için kahverengi
tonlar seçilmiştir. Açık kompozisyonun uygulandığı çalışmada, sıklık-seyreklik
karşıtlığından yararlanılarak şehrin yoğunluğuna ve çarpıklığına gönderme
yapılmıştır. Karışık tekniğin kullanıldığı çalışmada kent formlarından yararlanılarak
dinamik bir etki oluşturulmaya çalışılmıştır. İnsan yoğunluğuna karmaşaya atıfta
bulunmak amacıyla çalışmanın orta bölümünde deformasyona gidilmiştir.
39
SONUÇ
Çalışmanın verileri yorumlandığında, sanatın toplumu oluşturan unsurlar ile
sıkı bir ilişkisinin olduğu özellikle yaşam yerleşkesi olarak adlandırılabilinecek, kent
ile sanatın tarihsel süreç içerisinde iç içe ilerlediği anlaşılmaktadır. Sanatın kent ile
ili şkisinden doğan imgelerin kullanımı pek çok yapıtta kendini göstermektedir.
Araştırmanın dayanak noktalarından birini oluşturan, kent kavramı ve temelde
sanatçı-kent ilişkisinden doğan yapıtlarda sanatçının çevreden bağımsız
görülemeyeceği ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kent imgesi gelişim sürecinde,
tarihsel bilgiler ile çoğu yönden araştırılarak araştırmanın temeli oluşturulmuştur.
Kentlerin tarihsel gelişimi izlendiğinde, çeşitli dönmelerde yapıların ve kent
mekânlarının farklı biçimlerde var olduğu görülür. Kentler yaşanan değişimlerin her
dönemde aynası olmuştur. Bu gelişim, değişim birer imge olarak sanatın irdeleme
sürecinde yer almıştır. Bu anlamda çalışmada çevrenin sanata etkileri gözden
geçirilmiştir. Sanatın süregeldiği dönemim çevresel imgelerinden etkilendiği açıkça
görülmüştür. Dolayısıyla, kentler ve kentsel yaşam tarzı, sanatçıları etkileyecek
oldukça zengin malzeme içermektedir. Yalnızlık-kalabalık, özgürlük-kısıtlanmışlık,
hızlı üretim-hızlı tüketim, sınırsızlık-gözetlenme gibi sayılamayacak kadar çok,
uyum, zıtlık, çeşitlilik, farklılık ve çelişki yaratan olguların görsel etkiye dönüşmesi
malzemeyi daha da artırmaktadır. Kentleri sanatçılar için vazgeçilmez kılan şey,
buralarda beş duyunun bombardımana uğramasıdır. Sanatçı çevresini, algıladıklarını
yaratıcı dünyasıyla birleştirerek etkili bir biçimde yansıtmaktadır. Her dönemin kendi
sanatçılarını ve sanat anlayışını yarattığı göz önüne alınırsa, sanatçının içinde
yaşadığı toplumdan ve kendi duygu dünyasından kopuk yapıtlar vermesini düşünmek
yanlış olacaktır. Sanatçının çevresel faktörlerin etkisi altında olduğu
düşünüldüğünde, modern zamanların en önemli olguları arasında yer alan kentlerin
büyümesi ve kentleşmenin yaygınlaşmasının sanata doğrudan yansıdığını görmek
kaçınılmazdır. Kent olgusunun sanatçı tarafından algılanışı ve yapıtlara yansıyan
yönleri incelendiğinde; kentlerin sanatçılar için önemli bir esin kaynağı olduğu
görülür.
40
KAYNAKÇA
ALTUNAY, A. (2004), Mekanik Sanattan Elektronik Sanata Geçiş ve Video Sanatı, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No:1539, Eskişehir
BATUR, E. (1988), Modernizmin Serüveni, Y. K.Y. Yayınları, İstanbul
BAZIN, G. (1998), Sanat Tarihi, Ü. Nüral ve S Hilav, (çev) Sosyal Yayınlar, İstanbul
BELDAN, N. Y., Mustafa Duymaz'ın Son Dönem Resimlerinde Kent Dinamiği Üzerinden İnsan Aklının Eleştirisi, Artist Modern Dergisi, Aralık – Ocak 2011-2012.
BELL, J. (2009), Sanatın Yeni Tarihi, U. C. ÜNLÜ, N. İLERİ, R. GÜRTUNA (çev), NTV Yayınları (orijinal baskı tarihi 2007), İstanbul
BRIDGE,G - WATSON, S. (2000), A Companion to the City, Blackwell, London.
CHILDS, P. (2010), Modernizm, V. YILDIRIM (çev.), Sitare Yayınları (orijinal baskı tarihi 2003), Ankara
CREPALDI, G. (2004), Art Book , D. KUNDAKÇI (çev.) Dost Kitabevi Yayınları (orijinal baskı tarihi 2002), Ankara
ÇİMEN, E. (2006), 20. Yüzyıldan Günümüze Kentsel Yaşam-Resim Sanatı Etkileşimi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim Anasanat Dalı, Resim Programı, Yayımlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi, İstanbul
ÇİZGEN, N. (1994), Kent ve Kültür , Say Yayınları, İstanbul
FISCHER, E. (2003), Sanatın Gerekliliği, C. Çapan (çev), Payel Yayınevi, İstanbul.
GOMBRICH, E.H., (1999), Sanatın Öyküsü, E.Ö. Erduran (çev), Remzi Kitabevi, İstanbul
HARVEY, D. (1997), Postmodernliğin Durumu , Çev. Sungur Savran, 3. Baskı, Metis Yayınları, İstanbul
HASOL, D. (2010), Ansiklopedik Mimarlık Sözlü ğü, 11.Baskı, Yem Yayın (Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları), İstanbul
http://www.kentgorunumleri.com/ccy.html (06.07.2012).
İPŞİROĞLU, N. ve M. İPŞİROĞLU. (2010), Oluşum Süreci İçinde Sanatın Tarihi , 1. Baskı, Pasifik Ofset Yayınları, İstanbul
41
KELEŞ, R. (2010), Kentleşme Politikası, 11.baskı, İmge Kitabevi, Ankara
KESER, N. (2005), Sanat Sözlüğü, 1. Baskı, Ütopya Yayınevi, Ankara
KUNSTLER, C. (1980), Empresyonistler-Pisarro, Başkan Yayınları, İstanbul
KURT, C. (2001), Modernizm ve Postmodernizm Tartışmaları Ekseninde 20. Yüzyıl Batı Resminde Kent Olgusu, Yayınlanmamış Sanatta Yeterlik Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE, İzmir
LYNCH, K. (2010), Kent İmgesi, İ. Başaran (çev.), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
LYNTON, N. (2009), Modern Sanatın Öyküsü, Prof.Dr. C. Çapan ve Prof. Dr. S. Öziş (çev.), Remzi Kitabevi (orijinal basım tarihi 1982), İstanbul.
MERLEAU-PONTY, M. (2006), Göz ve Tin, A. Soysal (çev.), Metis Yayınları (orijinal baskı tarihi 1996), İstanbul
NONHOFF, N. (2005), Paul Cezanne Hayatı ve Eserleri, Minisanat Dizisi, S. Bulutsuz (çev.), Literatür: Yayınları, İtalya
RICHARD, L. (1999), Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, (çev.), Beral Madra, Remzi Kitabevi, İstanbul
SENNETT, R. (1999), Gözün Vicdanı, Kentin Tasarımı ve Toplumsal Yaşam, S. Sertabiboğlu ve C. Kurultay (çev.), Ayrıntı Yayınları, İstanbul
SÖZEN, M. ve U. TANYEL. (1994), Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul
SPENCE, D. (1998), Renoir-Renk ve Doğa, S. Alkım (çev), Alkım Yayınevi, İstanbul
TANSUĞ, S. (2006), Resim Sanatının Tarihi, 6. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul
TUNALI, İ. (1981), Felsefenin Işığında Modern Resim, 1. Basım, Remzi Kitabevi, Ankara
TURANİ, A. (1999), Dünya Sanat Tarihi, 7. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul
TURANİ, A. (2000), Sanat Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul
TURANİ, A. (2003), Çağdaş Sanat Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul
42
TÜRKMENOĞLU, D. (2003), Cezanne`dan Mondrian`a 20. Yüzyıl Batı Resminde Yapısal Dönüşümler, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Anasanat Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir
YÜREKLİ, H. ve F. YÜREKLİ. (2004), Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı, 1. Baskı, Yapı Yayın ( Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları), İstanbul